13 Mayıs 2014'tü, Soma'da 301 madencimizi kaybettiğimiz facia yaşandığında… Basit bir kaza değildi, insan hayatını önemsemeyen bir sistemin sonucu yaşandı, yaşatıldı Soma katliamı.
O gün de madene inen işçiler sadece kömür çıkarmıyor, geçim derdi, emek ve göz ardı edilen haklarının yükünü taşıyorlardı. Şirket için tek amaç daha çok kazançtı, iş güvenliği ise gereksiz bir masraf. İşçiler ise, sadece bir "üretim aracı" olarak görülüyordu.
Bu anlayış, kentlerimizin nasıl şekillendiğinde de kendini gösteriyor. Madenlerin etrafında kurulan yerleşimler, işçi mahalleleri ve şehirler, büyük şirketlerin kar planı gölgesinde belirleniyor. Kar odaklı kentleşme politikaları, madencilerin ve ailelerinin yaşama kalitesini görmeden, onları kentin çeperlerinde yaşamaya mahkûm ediyor.
Soma'yı anmak, kaybettiklerimizi hatırlamanın yanında, insanı ve yaşamı önemseyen bir düzen talep etmektir. Bu facia, ekonomik büyüme uğruna feda edilen her bir canımızın hesabını sormamız için mücadele etmeye devam etmeyi bize söylüyor.
Ülkeyi maden ocağına çeviren akıl da, kentleri betona boğan akıl da, insanı görmüyor. Bu toprakları, kenti; emekçilerin hakkını gözeten, kent yaşamına eşit katılımlarını sağlayan insan odaklı bir anlayışla inşa etmek için gün bugündür.
Soma'yı unutmadık, unutmayacak, unutturmayacağız.