kültür

Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-33 Sergisi Üzerine Notlar

Ali Cengizkan ve Müge Cengizkan’ın küratörlüğünde, Vehbi Koç Vakfı ve Koç Üniversitesi VEKAM’ın desteğiyle hazırlanan “Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-33” sergisi, 13 Kasım 2019’da CerModern Kuzey ve Güney Hangar Galerilerinde ziyarete açıldı. 12 Ocak 2020’de sona erecek olan serginin tanıtım metninde, şehrin modern tarihine katkıda bulunmayı hedefleyen bir araştırma projesi olarak geliştiği ifade ediliyor. Başkent olarak Ankara’nın kuruluşunun ilk on yılındaki yapılaşma ve barınma kültürüne ilişkin bir akademik seçki niteliğindeki sergi, yapıları, kültürel ilkeleri belirleyen ve uygulayan aktörleri ve çeşitli imajları yan yana getiriyor. Sergi kapsamında üç boyutlu mimari ve kent modellemeleri ve videoları üretilmiş. İlaveten içinde bir efemera derlemesi de bulunuyor. Cumhuriyet’in 10. yılında SSCB heyetiyle kutlamalara katılmış olan Sergey Yutkeviç tarafından çekilen “Türkiye’nin Kalbi Ankara” belgeseli gibi video barındırma sitelerinde uzun zamandır ulaşılabilir bir içerik de sergi kapsamına dahil edilmiş. Sergi aynı adlı kitap ve çeşitli paralel etkinliklerle kapsamlı bir arşivi seyirciye açıyor.


Fotoğraf: Can Mengilibörü

Memur evleri arşiv çalışması, serginin önemli bileşenlerinden biri. Lörcher planını takiben 1926-27 gibi erken bir tarihte yapımına başlanan evler, farklı büyüklükte tip projelere sahip. Üç boyutlu mimari modellemelerle hazırlanan videolarda bu evlerin hangi plan tipine ve kime ait olduğunu görmek mümkün. Kentin ana akslarının üç boyutlu olarak modellenip cadde ve sokaklara yerleştirilmesiyle dijital olarak inşa edilen animasyon videolar özellikle o dönemin Kızılay civarı hakkında fikir sahibi olmaya ve sokak sokak dolaşmaya imkan veriyor. Öte yandan bu çalışmada kullanılan yalın hatta neredeyse steril sergi tasarım dili yaşantı özdeşimi sağlamakta yetersiz kalıyor. Dönemin ruhunu yakalayabileceğimiz başka olanaklar açılmış olsaydı bu çalışmanın üzerimizde çok daha güçlü bir etkisi olabilirdi.


Fotoğraf: Can Mengilibörü

Videoların ses ya da hareket sensörlerinin bağlandığı interaktif bir biçimsel arayış ile tasarlanması oldukça ilgi çekici bir katman oluşturma potansiyeli taşıyor. 2012 yılında gerçekleştirilen 1. İstanbul Tasarım Bienali’nde PATTU1 elinden çıkan ve oldukça ilgi gören “İstanbul-O-Matik” kent aktörlerinin bitip tükenmez hevesleriyle gelişen çok katmanlı bir çeşitlemeler kenti olarak tanımlayabileceğimiz İstanbul’a eleştirel olarak bakan interaktif bir kent yapma oyunuydu. Bu oyun her yaş grubundan sergi izleyicisini eleştirel katılımcılara dönüştüren oldukça başarılı bir projeydi. Kent sakinleri kenti şekillendiren birçok aktör arasından seçilmiş 9 tanesinin kent üzerindeki etkileriyle bir oyunun parçası olarak, bir parça da karikatürize bir biçimde karşılaşıyor; ancak hemen sonra bu karşılaşma etkileşimli bir deneyim alanına evrilebiliyordu.2 Bu deneyimden yola çıkarak değerlendirildiğinde “Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-33” sergisinde Ankara kentinin tasarlanışına ve geçirdiği dönüşümlere ilişkin gelişen ve eleştirel bir perspektif açan güçlü sorular bulunmadığını söylemek abartılı olmaz. Bununla birlikte serginin duygu yaratmak ve yarattığı duyguların etrafında büyüyen ilişkisel ağlar kurdurmakla ilgili de sergileme tekniklerinde estetik müdahalenin eksikliğinden doğan problemleri var.


Fotoğraf: Tanju Gündüzalp

Serginin portreler bölümünde, Ankara’nın imarında önemli rol oynayan kişiler tanıtılıyor. Bu bölümde bilgi ve fotoğraflar, efemera, çizim, alıntı gibi farklı malzemelerle desteklenerek çok yönlü ve zengin bir sunum sergileniyor. Ancak portre sayısı oldukça çok ve büyük bir kısmı mimar veya plancılar, daha küçük bir kısmı ise şehrin “ileri gelenleri” diyebileceğimiz kişilerden oluşuyor. Dolayısıyla bu portrelerin neye göre seçildiği ve ne anlatmak istediği biraz havada kalmış gibi duruyor. Bize tanıtılmak istenen şehrin tasarımına dair kişiler mi, yaşamına dair kişiler mi? Ayrıca portre metinlerinin daha nesnel ve eleştirel bir bakış açısı ile yazılabileceğini de söylemek mümkün.


Fotoğraf: Can Mengilibörü

Öte yandan metin çalışmaları oldukça yoğun olan ve serginin kavramsal çerçevesine hakim olmak için odaklanma gerektiren bu anlatı, CerModern’in yan salonda kurulmuş olan ve ses getiren bir diğer sergisinden taşan gürültülerle yorucu bir hal alıyor. Ayrıca, böylesi odaklanma ve zaman isteyen bir arşiv sergisinde sergiye ait eşyalar, sesler ve hatta kokularla desteklenen bir sergileme yöntemiyle sergi mekanında yaşantı yaratmayı denemek, dönemin ruhunu ve kültürel anlamlarını geri çağırmak için etkili bir yöntem olabilirdi. Serginin kente dair çoğul bir farkındalığı tetikleyebilmesi için anlatısından kopuşa mani olacak çekim kuvvetine erişebilen yaratıcı müdahalelere ihtiyacı var. Bu anlayışla pasif konumdaki izleyicileri etkin katılımcılara dönüştüren bir sergi tasarımı oluşturulamadığı takdirde sadece kenarlara serpiştirilmiş güzel ve özgün fotoğraflarla zamanı yakalamaya çalışma çabası, serginin kent özelinde derleme yapan instagram hesaplarından geniş bir mekanı işgal etmesinden başka bir farkı kalmamasına sebep oluyor.


Fotoğraf: Tanju Gündüzalp

Bellek ve (yaşadığımız) kent; varoluşumuzun ve kimliğimizin, aslında aidiyetimizin ana taşları. Ankara kentinin (daha çok Yenişehir’in) oluşumunun ipuçlarını bize yakalatmaya çalışan “Bir Şehir Kurmak: Ankara 1923-1933” sergisi de, kimlik kartımızı yaşamamıza bir vesile olarak, kayıtlarımızda önemli bir belge silsilesi olarak bize temas etti. Hazırlayanlara teşekkür ediyoruz.

Cumhuriyet sonrası (ana) dönüşümün, yeninin ilk 10 yılını gördüğümüz, konutunu, kamusalını, sokağını bize taşıyan sergideki materyallerin çeşitliliği değerli, fakat çeşitliliğin arşivsel yığın etkisi ve bütüncül olmayışı, CerModern’den dışarı çıktığımızda serginin üzerimizde kuvvetli bir tesir, bir tortu bırakmaması olarak yansıdı bize.

Övgü ve eleştirinin değerini anımsatarak, bu kadar önemli bir arşiv oluşturması, sunum çeşitliliği, bilgi derlemesine şapka çıkarıyor; buna karşılık bilgilerin bir sergi olamayışı, bir kitap parçacıkları izlencesi olarak kalışı, mimarlığın/yapının, yapanının, planlayanının, yöneticilerinin anlatı bütünü yaşamdan, sokaktan ve sosyal hayattan kopuk olunca serginin içine giremediğimizi not düşüyoruz.

 

1 PATTU, (Sümerce; tarla , işlenebilecek alan) 2009 yılında Işıl Ünal ve Cem Kozar tarafından kuruldu. Mimarlık, kent araştırmaları, sergi ve grafik tasarım alanlarında işler üretir. Kapsamlı bir araştırmanın ana ekseni oluşturduğu projelerinde, içeriğin yorumlanması, içerik tasarımı ve geliştirilmesi ve bunların kullanıcı deneyimi ve mekân tasarımına dönüştürülmesi üzerine kafa yorar. Bunu yaparken sıra dışı ve eğlenceli yolları denemekten hoşlanır. https://www.pattu.net/biz/
2 İstanbul-O-Matik Cem Kozar, Işıl Ünal (PATTU Mimarlık) Musibet – 1. İstanbul Tasarım Bienali https://www.youtube.com/watch?v=UuZ1v5WO70Q