(Kapak Fotoğrafı: Fransız Elçiliği, Ayrancı, 3 Nisan 2020, Ayşe Gültekingil)
İlk 2 bölümünde 2024 Ankara’sının Kentsel ve Ekolojik Sorunlarında, Ankara’ya ilişkin;
- Afet Riski ve Eksik Çalışmalar,
- ABD Elçilik Arazisi
- Ani Sel Baskını ve Su Baskınlarına Açık bir Kent
- Atatürk Orman Çiftliği: Talan, Rant ve Kaybedilen Kamusal Bellek
- Atık Su Arıtma Tesisi ve Kullanım Sorunu
- Avcılığın Ekolojik Zararları
- Bahçelievler Semt Hali Yerine Yaşam Merkezi Projesi Değil Açık Alan
- Başkent Millet Bahçesi ve AKM Alanı: Kentin Kimliğinin Silinişi
- Beşevler’de Cami ve Külliye Projesi İnadı
- Çiğdem Mahallesi’nde Orman Talanı
- Eymir Gölü’ndeki Balık Ölümleri, Ekolojik Bir Acil Durum Çağrısıdı
- Güvenpark Restorasyonu ve Betonlaşma Sorunu
- Hacettepe Ormanı Yapılaşmaya Açılamaz
- Hastanelerimizi Kapatmayın! Halkın Sağlığıyla Oynamayın!
- Hurdacılar Sitesi Yangını ve Çevresel Etkileri
- İmrahor Vadisi Millet Bahçesi, Yapılaşma ve Beton Bahçeler
- Kentsel Dönüşüm
- Kızılırmak Suyu İçme Suyu Olarak Kullanılamaz
- Kutlama, Düğünlerde Havai Fişek Kullanımı ve Yarattığı Çevre Sorunları
- Milli Egemenlik Parkı: Halktan Koparılmaya Çalışılan Park
- ODTÜ Rant Yolu İptal Edilmelidir
- Sevgi Vakfı’nın Lokman Hekim Üniversitesi’ne Arazi Tahsisi
üzerine yazmıştık. Yazının son bölümüyle birliktesiniz.
Şimşek Sokak Konut Bölgesi Olarak Kalmalıdır
İkizler Parkı, Şimşek Sokak, Ayrancı, 20 Ağustos 2020, Tanju Gündüzalp
Şimşek Sokak ve Ayrancı, kentin konut bölgelerinden biridir. Yürüyüş yolu, parkı ve semtin sakin yaşamına Güven Hastanesi’nin izinsiz büyümeleri yeterince zarar vermiş durumdaydı. Ankara Büyükşehir Belediye Meclisi’nin plan değişikliği ile konut bölgesinde ek sağlık tesisi yapılma girişimi, bölge için ciddi bir sıkıntıya ve zaten kilitlenmiş durumda olan bölge trafiğini ve park sorununu içinden çıkılmaz bir soruna dönüştürecekti.
Sokaktaki ve bölgedeki mevcut trafik sıkışıklığı sürdürülemez boyuta ulaşacak ve trafik kaosuna yol açacaktır. Yeni bir ticari yapılaşma, çevre ve yaşam kalitesini bozacaktır.
Semtin küçük nefes alma şansı, Şimşek Sokak yürüyüş yolu ve ağaçları Şimşek Sokak yürüyüş yolu egzoza teslim olacaktır. Daha önce de yürüyüş yolu otoparka çevrilmek istenmiş, bu yanlış girişim mahalleliler tarafından engellenmiştir.
Mahallelinin bu sorunu hukuki sürece taşıması ile karar iptal edilmiş ancak İstinaf Mahkemesi iptal kararının yürütmesinin durdurmuştur. Süreç Danıştay aşamasındadır.
Şimşek Sokak konut bölgesi olarak kalmalı ve sokak yayalaştırılmalıdır.
Yeni sağlık/ticari tesis yapılmaksızın, mevcut da sorun olan trafik problemi çözülmelidir.
Yürüyüş yolu ve eşil alanlar korunmalı, artırılmalı ve yürüyüş yolları geliştirilmelidir.
Mahallelinin görüşleri de alınarak yerel kararlar birlikte alınmalıdır.
Şimşek Sokak, Ayrancı, 21 Nisan 2022, Tanju Gündüzalp
Yakacık vb Alanlarda Kaçak Hafriyat Dökümü Engellenmelidir
Yakacık ve çevresinde kaçak hafriyat dökümünün çevresel zararları nedeniyle önemli bir bölgesel ekolojik bir tehdit söz konusudur. Ankara Büyükşehir Belediyesi (ABB) ve Yenimahalle Belediyesi’ne 26 milyon TL kaçak döküm cezası kesilmesi, sorunun ciddiyetinin hukuki resmidir.
İnşaat atıkları doğayı tahrip ederek bölgenin ekosistemine zarar vererek çevresel kirliliğe yol açmaktadır. Kontrolsüz hafriyat dökümü, yeraltı su kaynaklarını kirletmektedir. Bölgede yaşayan halk için yaşam kalitesi düşmüştür.
Yakacık gibi kaçak hafriyat alanlarına moloz, inşaat atığı, sanayi atığı dökülmesinin önlenmesi için kamu iradesinin; kentli lehine, ortak akılla, çevre koruyucu yaklaşımda, birlikte ve ayrımcılık yapmaksızın yaklaşımı tek seçenektir.
Yakacık, 8 Nisan 2020, Tanju Gündüzalp
Yanlış Ağaç Budamalar Ekolojik Suç Kapsamına Girmelidir
Ankara’da son yıllarda yaşanan ağaç budama adı altındaki ağaç kıyımı, şehir yönetiminin doğaya ve kent belleğine yönelik pervasız tutumunu gözler önüne seriyor. Tarihi Ankara Garı’nda ağaçların tamamen kesilmesi, Kuğulu Park’ta ve şehrin dört bir yanında budama adı altında yapılan doğa düşmanı müdahaleler, yerel yönetimlerin çevre politikalarının ne kadar başarısız ve bilinçsiz olduğunu, hiçbir bilimsel kriter gözetilmeden kökleriyle şehrin hafızasına kazınmış ağaçların yok edildiğini kentliye gösterdi.
Kuğulupark, 3 Nisan 2020, Tanju Gündüzalp
Ağaç budama, doğru uygulandığında ekolojik dengeyi koruyabilirken, Ankara’da yürütülen politikalar, ağacı bir "kent süsü" olarak gören, doğayla bağını tamamen koparmış bir anlayışın ürünüdür. Ağaçların büyüme döneminde köklerine ve dallarına zarar verilmesi, bilinçsizce kesilmesi ve yerine yenisinin dikilmemesi, kentin ısı adası etkisini artırmakta, havayı kirletmekte ve kent içindeki canlı yaşamına doğrudan zarar vermektedir. İklim kriziyle mücadele edilmesi gereken bir dönemde, belediyelerin ve ilgili kurumların ağaç kesimini meşrulaştırması, yalnızca ekolojik bir tahribat değil, aynı zamanda halkın yaşam hakkına yönelik bir saldırıdır.
Ankara’nın tarihî ve kamusal alanlarındaki yeşil dokunun yok edilmesi, doğrudan rant politikalarıyla bağlantılıdır. Yerel yönetimler, sermaye odaklı projelere yol açmak için kamuya ait doğal alanları birer birer yok etmektedir. Bu saldırgan yaklaşım, çevreyi sadece rant alanı olarak gören bir zihniyetin ürünüdür. Betonlaşma ve imar projeleri uğruna doğanın feda edilmesi, kenti daha sıcak, daha kurak ve daha yaşanmaz hale getirirken, halkın bu kıyımlara tepkisi ise dikkate alınmamaktadır. Betonlaşma uğruna kent tarihine, kültürel belleğe ve ekosisteme yapılan bu saldırılar, yalnızca bugünü değil, geleceği de yok etmektedir.
Kent yönetiminin, doğaya karşı bu düşmanca tavrına karşı koymak ve ekolojik mücadeleyi büyütmek artık bir zorunluluktur. Ankaralı, yeşili, halkın ortak yaşam alanlarını korumalı, parklarını, ağaçlarını savunmalı ve doğayla uyumlu politikalar için yerel yönetimlere baskı uygulamalıdır. "Budama" bahanesiyle yürütülen bu ekolojik kıyıma karşı da örgütlenmelidir. Bu kenti yönetenler, bilimin, doğanın ve halkın sesini dinlemedikçe, Ankara’nın doğasını ve belleğini yok eden politikaların karşısında daha güçlü bir direniş inşa edilmelidir. Ağaçlara düşman olan yönetim anlayışı, aynı zamanda insan yaşamına, kent kültürüne ve geleceğe düşmandır. Bu zihniyet kaybetmelidir.
Kuzgun Sokak, Ayrancı, 14 Ocak 2025, Tanju Gündüzalp
Yaşam/Yaya Sokaksız Semtler, Mutlu ve Erişilebilir Kent
Kentlerimizin yaşanabilirliği, erişilebilirliği ve sürdürülebilirliği, ancak planlama politikalarının merkezine insanı koyarak şekillendirilebilir. Mevcut yerel yönetimler, kentleri betonlaşmaya, trafik yoğunluğuna ve bireysel araç kullanımına teslim etmiş, mahalle dokusunu yok eden, insansız ve kimliksiz yapılar üretmiştir. Oysa ki, kentlerin gerçek sahibi yayalardır, çocuklardır, yaşlılardır; sokaklar ise onların ortak yaşam alanlarıdır.
Yerel yönetimler, 24 saat yaşayan, yayalaştırılmış "yaşam sokakları" oluşturmalıdır. Mahallelinin güvenle vakit geçirebileceği, yeşil alanlarla donatılmış, bisiklet ve yaya öncelikli yolların olduğu bu sokaklar, kent kültürünü yeniden canlandıracaktır. Ancak mevcut yönetimlerin trafik odaklı kent planlaması, yayaların hareket özgürlüğünü kısıtlamakta ve bireysel araçlara dayalı yaşam biçimini teşvik etmektedir.
İnsan Hakları Anıtı’ndan Konur Sokağa bakış, 26 Mart 2020, Tanju Gündüzalp
Bunun yanı sıra, "15 dakikalık şehir" ilkesi doğrultusunda sağlık, eğitim, sosyal alanlar ve kültürel faaliyetler herkes için erişilebilir hale getirilmelidir. Ancak yerel yönetimler, rant odaklı politikalarla şehirleri büyütüp uzaklaştırırken, temel kamusal hizmetleri erişilemez hale getirmiştir. Bu anlayış değişmeli, kent içindeki yaşamın yürünebilir, bisikletle ulaşılabilir ve toplu taşıma dostu olması sağlanmalıdır.
Ayrıca, enerji verimliliği ve ekolojik yapılaşma öncelikli hale gelmelidir. Yerel yönetimler, pasif yapı tasarımlarını, kendi enerjisini üreten binaları ve yağmur suyu geri dönüşüm sistemlerini teşvik etmelidir. Ancak bugün hâlâ beton yığınları yükselmekte, enerji tüketimi ve karbon ayak izi göz ardı edilmektedir.
Son olarak, yerel yönetimler yavaş şehir (CittaSlow) anlayışıyla hareket etmeli, yerel üretimi, kültürü ve kamusal alanları destekleyerek kentleri insan ölçeğinde planlamalıdır. Kentin hızını düşürmek, daha sağlıklı, daha huzurlu bir yaşam yaratmak anlamına gelir. Ancak mevcut yönetimler, kentin kimliğini korumaktan ziyade, tek tipleşmiş ticari alanlar yaratarak yerel kültürü yok etmektedir.
Yerel yönetimlerin kenti halkın yaşam kalitesini artıracak şekilde planlaması gerekmektedir. Kamusal alanların daha kapsayıcı, ekonomik eşitsizlikleri gözeten, tüm mahallelere yayılan bir yaklaşımla ele alınması kaçınılmazdır. Kentin, yaşayanları için erişilebilir, mutlu ve sürdürülebilir bir mekâna dönüşmesi, ancak bu perspektifle mümkün olacaktır.
Onur Yürüyüşü, Ziya Gökalp Caddesi, 18 Mayıs 2020, Tanju Gündüzalp
- Engelliler ve Kent Hakkı
Ülkenin en büyük 2. metropolü ve başkenti olan bir şehirdeyiz: Hızla betonlaşan ve çarpık şekilde büyüyerek, kentleşen(!) şehrin plansız planlamasında, erişilebilirlik konusu hiç öncelikli olmamıştır. Engelliliği bireysel bir durum olarak görüp, temel haklar bağlamında ele almamak ciddi bir toplumsal sorundur. Erişilebilirlik kavramını yeniden ifade etmemiz gerekmekte; engelli bireylerin kentsel yaşamın tüm alanlarına eşit şekilde katılımının sağlanmasıdır erişilebilirlik.
Ankara’da; caddelerin, kaldırımların, toplu taşıma sistemlerinin, parkların, kamu binalarının ve sosyal alanların erişilebilir olmadığını yeniden yeniden vurgulamamız gerekiyor.
Engelsiz bir Ankara yaratabilmek için; planlı, hiçbir ötekini dışlamayan ve kapsayan, ayrıca da sürdürülebilir bir kentsel politika benimsenmesi gerektiği açıktır. Yerel yönetimler, engelli bireyleri ve erişilebilirlik üzerine çalışan sivil toplum kuruluşlarını tüm karar süreçlerine katmalı ve erişilebilir kent politikalarını öncelikli hale getirmelidir. Ekonomik kaynakların erişilebilirliğe de açık şekilde yönetilmesi ve teknolojik erişilebilirlik çözümlerinin kent hayatına katılması gerekmektedir. Ankara’nın her birey için yaşanabilir bir kent haline gelmesi ancak böyle mümkün olabilir.
- Üniversite Öğrencilerinin Barınma, Ulaşım ve Yemek Sorunu
Son 20-25 yılda, niteliksiz ve plansız bir üniversiteleşme süreci hız kazanmıştır ve bu büyükşehirlerde öğrenci sayısında çok ciddi bir yükselişe neden olmuştur. Ama büyükşehirlerde bu kadar öğrencinin yurt ve barınma ihtiyacı planlanmadan yaşandığı için, ciddi bir barınamıyoruz krizi patlak vermiştir. Bu durum, özel yurtların 100 - 200 bin TL yıllık fiyat belirlediği Ankara’da, artık zengin bir aileye sahip olmayan gençlerin eğitim hakkına net bir engel haline gelmiş, barınma sorunu derinleşmiştir.
Üniversite yemekhaneleri, öğrencilerin beslenme ihtiyaçlarını karşılamada en önemli sacayağı durumundadır ve artan maliyetler nedeniyle yemekhane ücretleri, zamlarla, öğrencilerin ödeyemeyeceği düzeylere çıkmış ve bütçeleri zorlar hale gelmiştir. Örneğin, Ankara Üniversitesi'nde yemekhane ücretlerine %60 oranında zam yapılmış, bu da öğrencilerin tepkisine ve düzenli beslenememelerine yol açmaktadır.
Ankara'da toplu taşıma hizmetlerinin durumunu hepimiz bilmekteyiz. Oldukça yetersiz olan kalan ve sürekli zamlanan toplu taşıma sebebiyle öğrencilerin kampüslere ulaşımı da kritik bir hal almıştır.
Doğal bir hak olan eğitimi hakkından zaten eşitsiz yararlanabilen bir toplumuz. Ödenen vergilerin topluma geri dönmediğini de her gün yeniden yaşamaktayız. Ankara'da üniversite öğrencilerinin barınma, beslenme ve ulaşım konularında yaşadığı sorunların çözümü için yerel yönetimlerin, üniversite idarelerinin ve merkezi hükümetin iş birliği içinde hareket etmesi ve öğrenciler lehine sübvansiyonlar sağlayarak, ücretsiz beslenme, barınma ve ulaşımı bir an önce hayata geçirmeleri gerekmektedir.
- Bisiklet Yolu ve Uygulamaları
Bisiklet, otomobil odaklı kentleşmeye karşı sürdürülebilir bir ulaşım alternatifi sunmaktadır. Ankara gibi büyük şehirlerde bisikletli ulaşım yerel yönetim uygulamaları ve bisiklet toplulukları aracılığıyla yaygınlaştırılmaya çalışılmalıdır. Bisiklet, sadece bir ulaşım aracı değil, aynı zamanda politik ve sosyal bir doğa dostu yaşam biçimi olarak görülmelidir.
Bisiklet kullanımını artırmamız; karbon salınımını ve çevre kirliliğini azaltırken, otomobil kullanımına bağımlılığı azaltarak kentlerde hava kalitesini iyileştirir. Yeşil alanların korunması ve sürdürülebilir kent politikalarının benimsenmesi için de bisiklet kullanımını desteklenmelidir.
Bisiklet, toplumsal dayanışmayı artıran ve bireylerin kamusal alanda daha fazla yer almasını sağlayan bir araçtır. Kadınlar için özgürlük ve toplumsal cinsiyet eşitliği açısından önemli bir rol oynamaktadır. Trafikte bisiklet kullanıcılarının haklarının gözetilmesi ve güvenli bisiklet yollarının hızla oluşturulması temel ekolojik bir yaklaşımdır.
Ankara’da trafik hızı ve otomobil odaklı şehirleşme nedeniyle bisiklet kullanımı zor ve tehlikelidir. Vadedilen bisiklet yollarının yapılmaması, neredeyse yok denecek seviyede bisiklet yolu olması, bisikletli ölümlerine ve güvensiz sürüş koşullarına da neden olmaktadır. Bisiklet yollarının ve kullanımının artması, insanların trafikte bisikletlilere karşı farkındalığını artırarak daha güvenli bir ulaşım ortamı sağlayacaktır.
Bisiklet, kent yaşamında daha sağlıklı, çevre dostu ve toplumsal açıdan eşitlikçi bir ulaşım aracıdır. Ankara gibi şehirlerde bisikletin yaygınlaşması için merkezi idare ve yerel yönetimin, bisiklet yolları oluşturma, altyapı geliştirme, farkındalık yaratma ve bisikletli haklarını savunma çalışmaları yapması acil ve elzemdir.
Meril Çiğdem Durmuş Anma Sürüşü, Eskişehir Yolu, 27 Temmuz 2013, Tanju Gündüzalp
- Scooter’a ve Ulaşımda Kullanımına Bir Bakış
Elektrikli scooterlar, kent içi ulaşımda yeni bir mikro mobilite seçeneği olarak hızla popülerleşmiş durumda. Özellikle kısa mesafeli yolculuklarda bireysel kullanımın artmasıyla, toplu taşıma araçlarına alternatif olarak tercih edilmekte. Ancak, bu araçların kent yaşamı ve ekoloji üzerindeki etkileri farklı uçlarda tartışmalara yol açmış durumda.
Elektrikli scooterlar; üretim süreçleri ve kullanılan malzemeler nedeniyle düşündüğümüz kadar çevre dostu değildir diyebiliriz. Özellikle lityum-iyon bataryaların ve alüminyum parçaların üretimi sırasında yüksek karbon salınımı gerçekleşmekte. Ayrıca, kısa ömürlü olmaları ve şarj süreçlerinde kullanılan enerji kaynakları da çevresel etkilerini artırmakta.
Kent yaşamı açısından, elektrikli scooterlar trafik sıkışıklığını azaltma potansiyeline sahip olsa da, kullanım kuralsızlıkları ve altyapı eksiklikleri nedeniyle ciddi güvenlik sorunlarına da yol açmakta. Paris, kiralık e-scooterları ilk yasaklayan şehir olmuştu 2023’ün son aylarında. Pek çok ülkede hız ve yaş sınırı, dijital ehliyet gibi düzenlemeler gündeme geldi. Ancak, bu düzenlemelerin denetimi ve etkisi konusunda durum belirsizliğini koruyor. Park alanlarının yetersizliği, kullanıcıların araçları rastgele her yere bırakması/bırakabilmesi de yaya yollarında engellere, görsel kirliliğe neden olmaya devam ediyor.
Elektrikli scooterların kent ulaşımı ve ekosistemine entegrasyonu dikkatli bir planlama ve düzenleme ile ilerlemelidir. Çevresel faydalarını maksimize edebilmek için, üretim süreçleri daha sürdürülebilir, enerji kaynakları yenilenebilir olmalıdır. Kent içi ulaşım planlamasında güvenli ve verimli kullanım için altyapı ile kullanıcı eğitimi sağlanması şarttır.
- Kaldırım İşgalleri ve Yaya Hakları Gaspı
Ankara’da yayalar için ayrılan alanlar, gün geçtikçe daha fazla ihlal edilerek güvenli ve erişilebilir olmaktan çıkıyor. Kaldırımların düzensiz şekilde işgal edilmesi, plansız kentleşme, esnaf ve işletmelerin kaldırımları özel mülk gibi kullanması, otopark haline gelen yaya yolları ve denetim eksikliği, şehirde yaya haklarını yok sayan bir düzenin sürdüğünü gösteriyor.
Kentin pek çok bölgesinde kaldırımlar ya araçlarla dolu ya da masa, sandalye ve reklam panolarıyla kapatılmış durumda. Kaldırımların işgal edilmesi, yayaların yola inmesine ve trafikle karşı karşıya kalmasına neden olmakta, bu da kazaların artmasına yol açmaktadır. Bu ihlaller, özellikle engelli bireyler, yaşlılar ve çocuklar için büyük riskler taşımakta. Engelli bireyler için düzenlenen rampalar ya işgal altında ya da hiç mevcut değil. Belediyelerin ve ilgili kurumların bu ihlalleri engellemek yerine denetimsizliği sürdürmesi, kent içi ulaşımı yalnızca araç sahipleri için önceliklendiren zihniyetin bir göstergesi.
İnsan Hakları Derneği'nin Yaya Hakları Bildirgesi'ne göre, bütün yerleşim merkezlerinde örgün ve yaygın yaya kaldırımı ağının bulunması, en temel yaya hakkıdır. Ankara’nın sokakları ve kaldırımları yayalarındır. Ancak şu anki tablo, yaya haklarının yok sayıldığı ve bireylerin kamusal alanlarda özgürce hareket etme hakkının gasp edildiği bir şehri işaret ediyor. Kent yönetimi, yaya öncelikli bir ulaşım politikasına geçmek zorundadır. Daha fazla gecikme, Ankara’yı tamamen araçlara teslim etmek ve yayaları kent yaşamından dışlamak anlamına gelecektir.
- Ankara’da Konut, Barınma Hakkı ve Kiracılık
Ankara’da konut hakkı, neoliberal politikaların doğrudan etkisi altında şekillenmiş ve barınma giderek bir insan hakkı olmaktan çıkıp piyasa dinamiklerine teslim edilmiştir. Özellikle son yıllarda kira fiyatlarının fahiş oranlarda artması, kent merkezlerindeki dar gelirli kesimleri çeperlere itmiş, sosyal dokuyu bozan bir sınıfsal ayrışmaya neden olmuştur. Kiracılar, artan maliyetler ve mülkiyetin el değiştirme hızının yükselmesiyle konut güvencesinden yoksun hale gelirken, büyük inşaat şirketleri ve yatırımcı gruplar, kentin rantını belirleyen asıl aktörler haline gelmiştir.
Kentsel dönüşüm adı altında yürütülen projeler, genellikle sermaye sahiplerine hizmet etmekte, yerinden edilen mahalle sakinlerine ise ancak yüksek maliyetli, borçlandırma sistemiyle sunulan TOKİ projeleri dayatılmaktadır. Kiracıların ise dönüşüm süreçlerinde hiçbir söz hakkı olmamakta, hatta en çok mağdur edilen kesim haline gelmektedirler. Belediyeler ve merkezi yönetim, sosyal konut üretimini neredeyse tamamen terk etmiş, konut politikalarını müteahhitlerin insafına bırakmıştır. Bu durum, konutu bir temel hak olarak gören değil, piyasa değeri üzerinden değerlendiren bir yaklaşımın sonucudur.
Ankara’daki barınma krizinin temelinde, konutun meta haline getirilmesi, spekülatif yatırımların önünün açılması ve kamusal barınma politikalarının tamamen göz ardı edilmesi yatmaktadır. Çözüm, kamusal konut politikalarının güçlendirilmesi, kiracı haklarının yasal güvenceye alınması, sosyal konut projelerinin yaygınlaştırılması ve kentin rant ekonomisinden arındırılarak insanca yaşamı önceleyen bir modele kavuşturulmasıdır. Ancak mevcut sistemde bu dönüşüm ancak güçlü bir toplumsal talep ve örgütlü mücadeleyle mümkün olabilir.
- Ankara’da Ulaşım Politikalarının Ekolojik ve Kentsel Etkileri
Ankara, Türkiye’nin başkenti olmasına rağmen modern ve sürdürülebilir bir ulaşım politikası geliştirme konusunda ciddi eksiklikler barındırmaya devam ediyor. Metro ve raylı sistemlerin yetersizliği, toplu taşımanın sürekliliğinin sağlanamaması ve kent içi ulaşımda araç öncelikli planlamalar, Ankara’yı özel araç bağımlılığına sıkıştırmış durumda. Bu durum, trafik yoğunluğunu artırarak karbon salınımını yükseltirken, hava-gürültü kirliliği ve kent ekolojisi üzerinde yıkıcı etkiler bırakıyor. Şehirde kişi başına düşen yeşil alan miktarı giderek azalırken, ulaşım projeleri hâlâ asfalt, betonlaşma ve yeni yol yapımlarıyla çözülmeye çalışılıyor.
Metro hatlarının yavaş ilerlemesi ve mevcut hatların kenti bütüncül bir şekilde kapsayamaması, toplu taşıma sistemini işlevsiz kılıyor. Kentin gelişen bölgeleri, raylı sistemlerden yoksun bırakılırken, ulaşım ağı otobüs ve özel araç kullanımı üzerinden şekillendiriliyor. Kentin ulaşım politikaları, doğaya duyarlı ve insan merkezli bir model yerine, rant odaklı altyapı projeleriyle yol genişletme, kavşak ve üst geçit inşaatları üzerinden şekillendirilmekte, bu da yaya hareketliliğini ve toplu taşıma kullanımını ikinci plana itmektedir. Sonuç olarak, trafik sıkışıklığı artıyor, kent içindeki gürültü ve hava kirliliği yoğunlaşıyor, yaya dostu alanlar giderek daralıyor. Avrupa şehirlerinde karbon nötr ulaşım stratejileri uygulanırken, Ankara hâlâ bireysel araç kullanımını teşvik eden ve doğayla uyumsuz bir kentleşme modeliyle ilerliyor.
Araç öncelikli ulaşım modeli, Ankara’nın yeşil alanlarını, su kaynaklarını ve biyolojik çeşitliliğini tehdit eden bir kentleşme biçimini dayatıyor. Yol yapımı için kesilen ağaçlar, asfalt yüzeylerin artışıyla meydana gelen ısı adası etkisi ve kent içi doğal yaşam alanlarının bölünmesi, ekolojik dengenin bozulmasına neden oluyor. Ayrıca, otoparklar ve genişleyen yollar, kamusal alanların yok edilmesine ve sosyal yaşama zarar veren betonlaşmaya yol açıyor. Oysa kent ulaşımı, metro ve raylı sistemlerin güçlendirilmesi, bisiklet ve yaya yollarının artırılması, düşük emisyonlu ulaşım araçlarının teşvik edilmesi gibi sürdürülebilir çözümlerle planlanmalıdır.
Kent ekolojisinin sürdürülebilirliği açısından, Ankara’nın ulaşım politikalarının köklü bir değişime ihtiyacı bulunmaktadır. Yayalaştırılmış bölgelerin artırılması, raylı sistemlerin hızla yaygınlaştırılması, bisiklet yollarının etkin ve güvenli hale getirilmesi, doğa dostu toplu taşıma modellerinin benimsenmesi gerekiyor. Aksi takdirde Ankara, artan araç sayısıyla daha da yaşanmaz hale gelecek; yeşil alanlar, yollar ve beton projeleri uğruna kaybedilmeye devam edecek. Kentsel ulaşım politikalarının, kent ekolojisini ve halk sağlığını önceleyen bir perspektifle yeniden ele alınması, yalnızca Ankara için değil, tüm şehirlerimiz için kaçınılmaz bir gerekliliktir.
Cinnah Caddesi, 3 Nisan 2020, Tanju Gündüzalp
- Ankara’da Hava Kirliliği: Halkın Sağlığına Karşı Politik Bir Suç
Ankara, yıllardır ağır hava kirliliğiyle boğuşan bir kent. Kömürlü termik santraller, kontrolsüz sanayi faaliyetleri, yoğun motorlu taşıt trafiği ve yeşil alanların giderek azalması, başkentte solunamaz bir atmosfer yaratıyor. Kış aylarında artan fosil yakıt kullanımı ve düşük kaliteli kömür desteği, emekçilerin yaşamını daha da zorlaştırırken, sermaye odaklı enerji politikaları halk sağlığını hiçe sayıyor. İklim krizine yol açan politikalar, temiz hava hakkını gasp eden bir düzenin sürdürülmesini sağlıyor.
Hava kirliliği, çevresel bir sorun olmanın ötesinde, sınıfsal bir meseledir. Çalışan kesimler ve dar gelirli yurttaşlar, kirli hava solumaya mahkum edilirken, temiz havaya erişim ayrıcalıklı bir lüks haline geliyor. Ankara’nın kent planlaması, ulaşım politikaları ve enerji sistemleri, halkın sağlığını önceleyen bir yaklaşımla yeniden ele alınmak zorundadır. Ancak merkezi ve yerel yönetimler, halk sağlığı yerine rant ve büyüme hedeflerine öncelik vererek, bu krizi derinleştirmektedir.
Temiz hava, temel bir insan hakkıdır ve bu hakkın ihlali, sistematik bir ihmaldir. Ankara’da halkın sağlığını gözeten, yenilenebilir enerjiye dayalı, kamusal ulaşımı güçlendiren ve yeşil alanları artıran bir politika hayata geçirilmelidir. Aksi takdirde, bugünün yönetimleri sadece kentin havasını değil, geleceğini de zehirlemeye devam edecektir.
Fevzi Çakmak Caddesi, Bahçelievler, 20 Aralık 2023, Tanju Gündüzalp
SONUÇ VE ÖNERİLER
Ekolojik yıkımdan kaynaklı iklim krizi dünya genelinde etkisini kuraklık, aşırı yağışlar, sel, fırtınalar ve tsunamiler gibi birçok farklı yolla göstermektedir. Dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan ekolojik talanlar hız kesmeden devam ederken özellikle ormanlık alanların talan edilmesiyle birlikte yağışlarda yaşanan dengesizlik tarım arazilerinin de yok olmasını ve ciddi gıda krizlerini beraberinde getirmektedir. Çevre hakkı ve sağlık hakkı gasp edilmektedir. İktidarın maden ve enerji politikaları, su kaynakları, ormanlar ve tarım arazileri, yerel ve yabancı sermaye gruplarına pazarlarken, maden, enerji santralleri ile yaşam alanlarının yanı sıra arkeolojik ve geçim kaynağı olan tarım alanları da yok edilmektedir. Ekolojik hak mücadelesi veren savunucular yargısal tacizlerle bastırılmaya, kolluk şiddeti ve idari para cezaları yoluyla engellenmeye çalışılmıştır. Ekoloji aktivistlerinin protesto ve gösteri haklarının gasp edildiği, yoğun direniş ve gösterilerin orantısız kolluk şiddetine maruz kaldığı vakalar mevcuttur.
Anadolu’yu Vermeyeceğiz Yürüyüşü, Gölbaşı yakını, 22 Mayıs 2011, Tanju Gündüzalp
Ankara, son yıllarda hızlanan kentleşme ve ekolojik tahribatın etkisi altında. Plansız sanayileşme, büyük ölçekli enerji projeleri, maden sahalarının genişlemesi, ulaşım altyapısı adı altında yürütülen betonlaşma politikaları ve rant odaklı kentsel dönüşüm süreçleri, kentin ekolojik ve sosyal dokusunu ciddi şekilde tehdit ediyor. Kentin doğal yapısı, zaten kuraklık ve su kıtlığı gibi iklimsel zorluklarla mücadele ederken, plansız büyüme bu kırılgan ekosistemi daha da savunmasız hale getiriyor.
Ankara’da kentsel dönüşüm adı altında yürütülen projeler, halkın barınma hakkını göz ardı ederek, sermaye sahipleri için rant kapıları açıyor. Eskiyen yapıların yenilenmesi gerektiği bahanesiyle yapılan müdahaleler, mevcut sakinlerin haklarını koruyarak değil, onları kent çeperlerine iterek gerçekleştiriliyor. Yeni yapılan konutlar ve projeler yüksek maliyetleri nedeniyle dar gelirli kesimler için erişilemez hale gelirken, şehir planlamasında sosyal donatı alanları, yeşil alanlar, afet yönetimi ve dirençli kent modelleri göz ardı ediliyor. Bu durum, hem kentlerin sağlıklı bir şekilde büyümesini engelliyor hem de kent sakinlerinin sosyal yaşamlarını olumsuz etkiliyor.
Buna ek olarak, göç ve nüfus artışı, plansız kentleşme sürecinin hızlanmasına neden oluyor. Özellikle ekonomik nedenlerle yaşanan iç göç, büyükşehirlerde konut krizini derinleştirirken, kırsal bölgelerde tarımsal üretimin zayıflamasına yol açıyor. Kent merkezlerinde yükselen beton bloklar, sadece doğayı değil, sosyal dokuyu da yok ediyor. Mahalle kültürü giderek kaybolurken, ulaşım, altyapı ve temel hizmetlerde büyük aksaklıklar yaşanıyor.
Ancak bu karanlık tablonun karşısında sürdürülebilir, doğa dostu ve dirençli kentleşme modelleri geliştirmek hâlâ mümkün. Bunun için, kentlerin büyüme süreçlerini yalnızca ekonomik kazanç üzerinden değil, ekolojik denge, sosyal adalet ve insan hakları perspektifinden ele almak gerekiyor. Yeşil kent koridorları, ekolojik tarım alanları, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı altyapılar, afetlere karşı dayanıklı yapılar ve düşük karbon salınımına sahip şehir modelleri geliştirilmeli. Bunu sağlamak için yerel yönetimlerin, şehir plancılarının, mimarların, ekoloji uzmanlarının, mahalle meclislerinin ve sivil toplum kuruluşlarının ortak hareket etmesi gerekiyor.
Bugün artık kentlerimizi ve doğal alanlarımızı korumak için daha fazla bekleyemeyiz. Neoliberal büyüme modeli ve rant odaklı politikalar, yaşadığımız çevreyi geri dönülemez şekilde tahrip ederken, yerel halkın karar süreçlerine dahil edilmediği bir yönetim anlayışı sürdürülebilir değildir. Yaşanabilir, sağlıklı ve dirençli şehirler kurmak için, doğayla uyumlu, sosyal açıdan kapsayıcı ve uzun vadeli planlara ihtiyacımız var.
Ekolojik kriz, yalnızca doğa tahribatıyla sınırlı değildir; aynı zamanda kentleşme politikalarıyla doğrudan bağlantılıdır. Eğer kentlerimizi planlarken doğayı, sosyal yaşamı ve sürdürülebilirliği merkeze almazsak, iklim krizinin etkileri daha da şiddetlenecek, su ve gıda güvenliği tehlikeye girecek ve gelecekte çok daha büyük krizlerle karşı karşıya kalacağız. Şimdi, rant odaklı büyüme modelini terk edip, insan ve doğa odaklı kentleşme politikaları geliştirme zamanı. Eğer şehirlerimizi ve bölgemizi korumak istiyorsak, bunu ancak kolektif bir mücadele ve bilimsel temellere dayalı planlama ile gerçekleştirebiliriz.
Sağlıklı bir çevrede yaşama hakkına istinaden, tarım alanlarına ve sulak alanlara yakın kurulan madenlerin ruhsatları iptal edilmelidir. Mülkiyet, barınma, sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşam haklarını gözetmeyen her türlü ekolojik ihlal/yıkım temelinde insan hakları ihlali içerir. Temel haklar ayrılmaz bir bütündür.
Anadolu’yu Vermeyeceğiz Yürüyüşü, Gölbaşı yakını, 22 Mayıs 2011, Tanju Gündüzalp
(İHD Ankara Şube Afet ve Ekoloji Komisyonu 2024 yılı İç Anadolu Bölgesi Ekoloji Raporu’nun Ankara içi bölümü olarak Tanju Gündüzalp tarafından kaleme alınmış yazıyı 3 bölüm halinde sizlerle paylaştık.)